A | ||
ağsak | aksak | 1. Aksayan, hafifçe topallayan. |
ağman | Ayıp, eksiklik, kusur. | |
ağman takmak | Lakap takmak. | |
akbacık | akça (I) | Oldukça beyaz, beyazca. |
alabacak | alabacak | 2. Ara bozucu, dönek, uğursuz (kimse). |
alakancık, alağancık | 2-5 mm.lik koyu kahve renkte, vucutta dolaştığında çok ısırgan bir böcek. (Atheta coriaria?)![]() |
|
an | an (I) | İki tarla arasındaki sınır. |
analanmak | Sirke üzeri yeşillenmek, yosun tutmak. | |
analık | Üvey anne. | |
anahali | Kadınlarda aybaşı. | |
anası tanası | Hepsi. | |
andaç | Ön taraf : Andacımda dinelme! | |
andal | Bahçe, bağ ve bostanda sulamayı kolaylaştırmak amacıyla toprağın eğilimine göre ayrılmış bölümler, evlek. | |
andık | andık | Sırtlan. |
apıl | apul apul | Tombul çocuklar bacaklarını açarak (salına salına yürümek). |
arayirde | ara yerde | Arada. |
atannaşmak | Kırıcı tartışmak. | |
atyimliği | Yenilen bir ot, çentik yapraklı yemlik. ("Scorzonera laciniata L. = Podospermum laciniatum). | |
avkalamak | Ovarak yıkamak; silkelemek; ovcalamak : Bulaşıkları avkalayıvır. | |
avkmak | Kabaca temizlemek. | |
ayıtlamak | ayıklamak | 1. Bir şeyin içinden, işe yaramayan, gereksiz veya istenmeyen taneleri ayırıp çıkarmak, temizlemek. |
avırt | avurt | Yanağın ağız boşluğu hizasına gelen bölümü. |
B | ||
bağcak | bağcık | Bağlama işinde kullanılan şerit biçiminde bağ. |
bambıl | bambul | Kurtçuk evresinde ekinlerin kökünü, ergin evrede başakları kemiren, kahverengi, kın kanatlı böcek (Anisoplia austriaca).![]() |
bazı | pazı (III) | Bir ekmeklik hamur topağı, beze. |
belek | belek | 1. Kundak, çocuk bezi. |
belertmek | belertmek | Gözünü, akı iyice belirecek biçimde açmak. |
belik | belik | Saç örgüsü. |
belmek | bölmek | 1. Bir bütünü iki veya daha çok parçaya ayırmak, taksim etmek. |
betine gitmek | Yadırgamak. | |
bıçılgan | bıçılgan | 1. Azmış, yayılmış yara. |
bicik | bicik | 1. Meme. |
birice | Kuma. | |
biseğel | Bir şekilde. | |
bişirik | Damlara atılan ot çamur karışımı. | |
bişşek | bişek | Yayık dövmede kullanılan araç. |
bitik | bitik | 3. Yapışık, dolaşık, ekli. |
bizlemek | bizlemek | Ucu çivili değnekle hayvanı dürtmek. |
bizziklemek | Durmadan dürtüklemek. | |
bocut | Bir çeşit su kabı. | |
boğarsak | boğasak | Boğaya gelmiş veya boğa isteyen inek. |
boru | Aşılanmış meyve fidanı. | |
boşanmak | boşanmak | 8. Sıyrılmak, kurtulmak. |
böğelek | büve | Genellikle sığırlara saldıran, onların kanını emen, vızıltılarıyla tedirginlik yaratan sokucu sinek (Hypoderma bovis). |
böğenmek | Su, önü tutulduğu için toplanmak, birikmek. | |
böğet | Suyun önüne çekilen set, bent. | |
böğmek | Suyun önünü boğmak, tıkamak. | |
bulama | Ağız, un ve şekerden yapılan bir tatlı. | |
bücük | inek | İnek. |
bülük | Çocuk erkeklik organı. | |
büngüldemek | Suyun kaynaması. | |
büzzük | büzük | 2. Kalın bağırsağın sona erdiği yer, anüs. |
C | ||
calpalamak | çalkalamak | 1. Sulu bir şeyi sarsarak veya çırparak karıştırmak. |
ceğe | Kenenin en küçüğü. | |
cenk çalmak | Bakır kaplardaki yemek yeşil renkte paslanarak bozulmak. | |
cere | Testinin büyüğü, toprak damacana. | |
cığıştı | Ot veya çalı arasında gezerken çıkan ses, hışırtı. | |
cımgımak | Sıçramak. | |
cıngar | çıngar | Kavga, gürültü. |
cıngıl | cıngıl | 1. Küçük üzüm salkımı. |
cırba | cibre | Sıkılıp suyu alınan üzüm vb. meyvelerin posası. |
cırcır | cırcır | 3. Fermuar. |
cırlavuk, cırlavık |
bambul | Kurtçuk evresinde ekinlerin kökünü, ergin evrede başakları kemiren, kahverengi, kın kanatlı böcek (Anisoplia austriaca). |
cıscıbıl | Parasız, pulsuz. | |
cıvdırmak | 1. Çok sevinmek. 2. Delirmek, çıldırmak. |
|
cızlağan | ısırgan | Isırgangillerden, her tarafı sert tüylerle kaplı, tüyleri kırıldığında karınca asidi denilen çok kaşındırıcı bir madde çıkartan bir ot (Urtica). |
cibili | Sulu çamurlu. | |
cilpitmek | kırpmak | 1. Parçalara ayırmak, kesmek, kırkmak. |
cimcik | çimdik | 1. Çimdikleme işi. |
cimile | semizotu | Semizotugillerden, etli ve mayhoş yaprakları sebze olarak yenilen otsu bir bitki (Portulaca oleracea). |
cingan | Çingene | 1. Hindistan'dan çıktıkları söylenen, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan bir topluluk, Çingen. |
cingil | Küçük bakır kap. | |
ciniviz | Kısa boylu, çabuk kızan adam. | |
civcik | serçe | Serçegillerden, insanlara yakın yerlerde yaşayan, kışın göçmeyen, koyu boz renkli, ötücü küçük bir kuş (Passer domesticus).![]() |
corruk | tarla kuşu | Tarla kuşugillerden, tarlalarda yuva yapan, uzunluğu 20 cm, sırtı kahverengi, karnı beyaz olan, küçük, ötücü kuş, çayır kuşu, toygar (Alauda arvensis).![]() |
cozutmak | Sapıtmak. | |
curuşmak | buruşmak | 1. Düzgünlüğü bozulmak, üzerinde kırışık ve katlamalar olmak. |
cüleke | Çocuk topluluğu. | |
cülük | cücük | 4. Kümes hayvanlarının yavrusu, civciv. |
Ç | ||
çalmak | çalmak | 7. Üzerine sürmek. Boyamak |
çamrama | Verimsiz toprak. | |
çapıt | çaput | 2. Bez. |
çar | Kadınların başlarına örttükleri geniş, beyaz örtü. | |
çara | Boğasak inekteki salgı. | |
çat | çat | İki yolun veya iki derenin birleştiği yer, kavşak. |
çatayaz | Çok soğuk. | |
çatalavrat | kulağakaçan | Düz kanatlılardan, karnında çatal biçiminde iki uzantı bulunan, meyve ve sebzelere zarar veren otçul bir böcek (Forficula auricularia).![]() |
çatlak | Ağaçların dibinden çıkan sürgün. | |
çebiç | çebiç | Bir yaşındaki keçi yavrusu. |
çeç | çeç | 1. Tahıl yığını. |
çelen | çelen | Ev saçağı. |
çemremek | çemremek | Kolunu veya paçalarını sıvamak, eteğini toplamak. |
çenilemek | çenilemek | Canı yanan köpek ağlar gibi acı acı ses çıkarmak. |
çıbarmak | Deri, çarpmaktan morarmak, kızarmak. | |
çığırmak | çığırmak | 1. Çağırmak, seslenmek. |
çıkancı | Kiracı (göçmenler arasında). | |
çıkla | Katıksız. | |
çıngı | çıngı | 1. Kıvılcım. |
çıpkın | fışkın | 1. Bir ağacın dibinden süren ince dal, sürgün, filiz, dal, piç. |
çıtlık | Yenilebilen bir ot, çitlenbik, acı çıtlık (Chondrilla juncea ).![]() |
|
çiğin | çiğin | Omuz. |
çilpiz | çırpı | 1. Dal, budak kırpıntısı. |
çimdirmek | çimdirmek | Çimme işini yaptırmak. |
çimmek | çimmek | Suya bütün vücuduyla girip çıkmak, yıkanmak. |
çinilemek | çınlamak | 1. "Çın" diye ses çıkarmak. |
çirtik | çentik | 1. Bir şeyin kenarından kesilerek veya kırılarak açılan küçük kertik, tırtık. |
çitil | Fide, fidan. | |
çitlek | Kabuklu kuruyemiş. | |
çoklaşmak | Bir araya gelmek. | |
çokuşmak | Bir araya gelmek. | |
çomça | çömçe | Tahta kepçe, çemçe. |
çon | 1. Kalça kaba eti 2. Ağaç güdüğü. | |
çot | Saplarından birbirine çatılmış, bağlanmış meyve. | |
çotmak | çatmak | 4. Yükü hayvana iki yanlı yüklemek. |
çöğdürmek | çöğdürmek | İşemek. |
çöğür | çöğür (II) | 2. Tohumdan yetişmiş küçük fidan. |
çöz | çöz | 1. Bumbar, bağırsak. |
çulha | çulha | El tezgâhında bez dokuyan kimse. |
D | ||
dadak | Küçük çocuklara verilen tatlı yiyecekler, tatlı. | |
daklaşmak | takılmak | 1. Birbirine takılmak. 2. Anlaşmazlığa düşmek, kavgaya tutuşmak, ağız kavgası yapmak. |
dal | dal | 1. Arka, sırt. |
dalak | dalak | 4. Bal peteği. |
daldaşşak | Çırılçıplak. | |
darıcan | Sebzelerin arasında yetişen zararlı bir ot (Echinochloa crus-galli). | |
dartma | Tarlada su yolu veya yükseklik yapmak için iki kişi tarafından kullanılan büyük kürek. | |
dastar | Dokuma başörtüsü. | |
daş karaboya | Boyacılıkta kullanılan demir sülfat. | |
dayfalmak | Sıkıntıya düşmek: Yüreğim dayfaldı. | |
daylak | daylak | 2. Çıplak. |
daylı | Kanlı çıban: Daylılar çıkasıca! | |
dedesakalı | Yenilen bir ot, dedem sakalı, teke sakalı (Scorzonera L. Tragopogon porrifolius).![]() |
|
değmek | Miras kalmak. Bu bahçe babamdan değdi. | |
delice | delice | 5. Atmaca, şahin (Accipiter nisus). |
deplek | dümbelek | 1. Ağzına deri gerilmiş, çanak biçiminde, darbukaya benzer bir çeşit çalgı. |
derdikmek | İçlenmek, dert edinmek. | |
deveturpu | Yenilen bir ot. | |
devlikesi | ertesi | Bir günün, bir haftanın, bir ayın, bir yılın ardından gelen (gün, hafta, ay, mevsim, yıl). |
devrekamber | ayçiçeği | 1. Birleşikgillerden, sarı renkli çiçeği çok iri olan, yurdumuzda çok yetiştirilen bir bitki, gün çiçeği, günebakan, gündöndü (Helianthus annuus). |
deyha | İşte, orada, şurada. | |
dıkılmak | İçeri girmek. | |
dıkım | tıkım | Ağzın alabileceği büyüklükte lokma. |
dıkmak | tıkmak | 1. İterek, zorla, aceleyle sokmak. |
dırımak | tırmıklamak | Üzerinde tırmık çekerek toprağı işlemek. |
dikme | dikme | 5. Fidan, yeni dikilmiş fidan. |
diniz | Sakin : Diniz durun ülen! | |
dişemek | dişemek | Diş çıkarmak. |
dişirmek | devşirmek | 1. Bir araya getirmek, derlemek, toplamak: Şu elmaları dişirin. |
ditmiklemek | didiklemek | 2. Bir yerin veya bir şeyin içindeki eşyayı karıştırarak aramak, araştırmak. |
dizlik | dizlik | İş önlüğü. |
dobalan | domalan | Asklı mantarlardan, toprak içinde yumru biçiminde yetişen, yenilebilen bir bitki, yer mantarı, karakeme (Tuber melanosporum). |
dolukmak | dolukmak | Göz yaşarmak, ağlayacak duruma gelmek. |
domuşmak | somurtmak | Küskünlüğünü, bir şeye sıkıldığını, keyifsizliğini anlatacak biçimde yüzünü buruşturmak, surat asmak. |
doşan | Kullanılmış, eskimiş giyecek eşya. | |
doyun | Bir toprak çeşidi : Göğ doyun'la duvarı çaldım. | |
dölek | dölek | 1. Ağırbaşlı, uslu, ağır davranışlı. |
döngel | Ağaçların uç dallarındaki meyvelere ulaşmak için kullanılan ucu çengelli sırık. | |
duluk | duluk | 3. Yüzün şakakla çene arasındaki yanı. |
düğürcük | düğürcük | İnce bulgur. |
dürü | dürü | 4. Düğüne çağrılanlara düğün sahibi tarafından verilen armağan. |
dürüm | dürüm | 2. İçine türlü katıklar konularak sarılmış yufka ekmeği veya ince pide. |
E | ||
ebilan | Kertenkele. | |
eğiş | Bıçkının ağzından dökülen ağaç tozları. | |
eğsi | eğsi | Ucu yanmış odun, köseği: Damına eğsi atmak (deyim) - Kötülük düşünmek, bu evden ölü çıksın demek-. |
ekelemek | Seyrek olarak saçmak. Tomatise duz ekele. | |
elcek | Eldiven. | |
eletmek | iletmek | 1. Götürmek, ulaştırmak, nakletmek, geçirmek. |
elleğem | Herhalde, galiba, zannedersem. | |
elleşmek | elleşmek | 6. Ağır bir yükü kaldırmak için birkaç kişi birden tutmak. |
ellice | Yağ tavası. | |
embel | Üvendire. | |
emişik | Sütkardeş. | |
esmek | Eksiltmek: Köfe esilmiş! | |
eşşik | Meyvelerin yenmeyen iç kısımları. | |
evermek | evermek | Evlendirmek. |
evselemek | Tahıl içindeki tozu eleyerek rüzgarda uçurmak. | |
evsimek | Taş, çakıl, kabuk gibi şeyleri ayıklamak. | |
evtik | Oyalanacak şey, hobi. |
F | ||
fakı | Hoca. | |
feldirdemek | Titremek (organ için): Dizlerim feldirdiyor. | |
ferenik | Sacın küçüğü. | |
ferik | ferik | 1. Kümes hayvanlarının civcivlikten çıkmış yavrusu, piliç, ferik elması. |
fıcıtmak | fırlatmak | Hızla atmak, bulunduğu yerden dışarı atmak. |
fışgın | fışkın | 1. Bir ağacın dibinden süren ince dal, sürgün, filiz, dal, piç. |
filik | Tiftik. | |
fisirti | İsilik. | |
fişgene | salyangoz | Yumuşakçalardan, bahçelerin nemli yerlerinde yaşayan, sarmal kabuklu küçük hayvan (Helix). |
foturdamak | Ekşimekten köpürmek : Yoğurt foturdamış gı! | |
fonnuka, honnuka | Delik : Fonnukayı aç da Alanark'tan su gelsin. |
G | ||
gabık | kabuk | 1. Bir şeyin üstünü kaplayan ve onu dış etkilere karşı koruyan, kendiliğinden oluşmuş sertçe bölüm |
gağıl | Çakıl: Şu toprak çok gağıllı. | |
galle | sincap | Sincapgillerden, ağaçlarda yaşayan, genellikle meyveyle beslenen, çok tüylü, uzun kuyruklu, ince gövdeli bir hayvan, değin, çekelez (Sciurus vulgaris). |
ganırtmak | kanırmak | Büküp zorlayarak yerinden oynatmak. |
gamga | Küçük odun plakası. | |
gardalı | Potlu, kıvrıntılı : Ceketin arkası gardalı duruyor. | |
gaspanek | Kasıtlı olarak. | |
geçibiciği | keçimemesi | Sert kabuklu, iri taneli, uzunca, beyaz veya kırmızımsı bir çeşit üzüm. |
gelberi | gelberi | 4. Ağaç dallarını budamak için kullanılan eğri demir. |
geleni | geleni | Tarla faresi, büyük fare. |
gepirdek | Şaşkın şaşkın koşan. | |
gepre | Kıldan örülmüş kaşağı. | |
gıbıdık | Kısa ve hızlı yürüyen. | |
gıncıfıllı | Süslü. | |
gızınmak | Isınmak. | |
gicişmek | gicişmek | Kaşınmak, kaşıntı duymak, gidişmek. |
gileboru | kirebolu | Arıların kovan deliğini kapamak için kullandıkları sarı ve yumuşak madde. |
gişin | Haydi gidelim. | |
giyrek | Kaburga. | |
goduş | Kendini beğenmiş. | |
goduşlanmak | Böbürlenmek. | |
goman | Haydi yiyin. | |
gonur | konur | Esmer, açık kestane renginde olan. |
göbet | Suyun anafor yaptığı derin yer. | |
göğcort | İri yuvarlak beyaz bir üzüm çeşidi. | |
göğermek | gövermek | 1. Yeşermek. |
gökgarga | gökkuzgun | Gökkuzgunumsular takımının gökkuzgungiller familyasından, başı, kanatları mavi, boyun ve karnı yeşil göçücü kuş (Coracias garrulus).![]() |
gölük | gölük | Yük taşıyan ve binilen at, eşek, beygir, katır vb. hayvan. |
gömük | Balçık. | |
gömüksü | Bataklık gibi kokan. | |
gönen | gönen | 2. Nem, rutubet. |
götün götün | götün götün | Geri geri, kıçın kıçın. |
göynek | Gömlek, fanila. | |
göynümek | göynümek | 2. Ham meyve olgunlaşmak. |
gözer | gözer | Buğday, toprak vb.nin elendiği iri gözlü kalbur. |
gubarmak | kubarmak | 2. Çalımlı bir tavır takınmak. |
gubuz | Yalan, abartılı söz söyleyen. | |
gula | kula | Krem rengi, açık sarı. |
gulugulu | Hindi. | |
gücün | gücün | 2. Güçlükle, ancak, zorla. |
gümbülü | Bohçalı. | |
günsüz | prematüre | Erkendoğan. |
H | ||
hangırda | Hangi yerde? Nerede? | |
hareni | Küçük kazan. | |
harnıp | Keçiboynuzu. | |
haşıl | Un haşlaması. | |
hayma | Dam üstlerine yapılan yazın yatılan çardak. | |
helki | helke | Bakraç, kova, herke. |
heye | he | Evet. |
hezen | Dam örtmeye yarayan uzun büyük ağaç. | |
hırlak | Döğüşe hazır kimse. | |
hırtlak | Olgunlaşmamış küçük kavun. | |
hoputmak | Sırtına almak. |